Türkiye’nin depremleri: Erdoğan için büyük bir kriz ve siyasi bir sınav – Howard Eissenstat | MEI

1999’da olduğu gibi, Türk sivil toplumu enerjisini ve yaratıcılığını göstermekte, toplumun her unsuru yurttaşlarına yardım götürmek için çalışmaktadır. Asıl soru, Türk hükümetinin de aynı şeyi yapıp yapamayacağıdır.

Howard Eissenstat’ın 7 Şubat 2023’de Middle East Institute’de yayınlanan yazısının İngilizce orijinaline buradan erişilebilir.

Türkiye ve Suriye’yi 6 Şubat’ın sabah saatlerinde sarsan depremler, sayıları şimdiden binleri bulan can kayıplarıyla sarsıcı bir insanlık trajedisini gözler önüne serdi. Yüz binlerce kişi kışın soğuğunda ve yağışlı havada evsiz kaldı. Depremlerin yol açtığı insani acıyı abartmak mümkün değildir. Bu doğal afet aynı zamanda mevcut Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP)-Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) hükümeti için, 14 Mayıs’ta yapılacak kritik seçimlere aylar kala etkinliğini ve meşruiyetini ölçecek açık bir siyasi sınav niteliğindedir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve yandaşlarının bunun farkında olduğuna şüphe yok. Türk hükümetinin 1999 Gölcük Depremi’nin ardından yaşadığı yönetimdeki başarısızlık, seleflerine olan desteğin yumuşamasında kilit bir rol oynadı ve AKP’nin 2002’de adım attığı siyasi açılımın yaratılmasına yardımcı oldu. Sonuçta AKP ilk zaferlerini İslamcılık ve uluslararası savaşçılık vaat ederek değil, iyi yönetişim ve şeffaflık vaat ederek kazandı. Devrim değil, yetkinlik vaat ettiler.

6 Şubat depremlerinden bu yana geçen sürede söz konusu yetkinlik kendini pek göstermedi. Binlerce bina çöktü, Türkiye’nin inşaat patlamasına damgasını vuran özensiz yapılaşma gözler önüne serildi ve yeni binalara rehberlik etmesi beklenen “depreme dayanıklılık” ve yönetmelikler alay konusu oldu. Özel “deprem vergileri” zimmete geçirilmiş gibi görünüyor; açıkçası hükümetin bu vergiler için göstereceği pek bir şey yok. Yolsuzluk ve özellikle de hükümet ile dost inşaat firmaları arasındaki samimi ilişkiler, bu düzenlemelerin büyük ölçüde göz ardı edilmesine neden oldu.

Temel altyapı ciddi şekilde zarar görmüşken, Erdoğan’ın orduyu hayatta kalanlara yiyecek ve giyecek dağıtılmasına yardımcı olmak için tam olarak seferber etmemesi anlaşılır gibi değil. Emekli generaller, hükümetin askerlerin afet müdahalesi için eğitim almasına izin vermediğinden ve İçişleri Bakanlığı’na bağlı acil durum müdahale kurumunun çok yetersiz kaldığından açıkça şikayet ediyor. Sosyal medya umutsuz yardım çağrılarıyla dolu. Türk vatandaşları doğal olarak çok övünülen devletin tüm gücünün neden harekete geçirilmediğini merak ediyor.

Felaketin mağdurları için ulusal birlik ve bir haftalık yas çağrısı yaparken, Erdoğan partizan içgüdülerini bastıramadı. 6 Şubat sabahı AKP’li belediyelere destek çağrısında bulunurken, muhalefetin kontrolündeki belediyelerin yönetimini aramayı ihmal etti. 7 Şubat’ta televizyonda yaptığı konuşmanın tonu, hükümetin tepkisini eleştirenlere karşı öfkeli bir söylevden ziyade daha az güven vericiydi. Aynı günün ilerleyen saatlerinde İstanbul Cumhuriyet Savcısı, eleştirilerini kamuoyuna duyurma cüretini gösteren gazeteciler hakkında ilk cezai soruşturmaları başlattı. Eğer hükümet bu yönde ilerleyecekse, savcılara çok iş düşecek demektir.

1999’da olduğu gibi, Türk sivil toplumu enerjisini ve yaratıcılığını göstermekte, toplumun her unsuru yurttaşlarına yardım götürmek için çalışmaktadır. Asıl soru, Türk hükümetinin de aynı şeyi yapıp yapamayacağıdır. Son yirmi yılda inşaat sektörünün düzenlenmesinde yaşanan başarısızlıkların geri dönüşü yok. Altyapının yeniden inşası için ordunun derhal harekete geçirilmemesinin çok değerli zamana ve çok sayıda cana mal olduğu açık. Bununla birlikte, önümüzdeki haftalarda ve aylarda gösterilecek bir etkinlik ve şeffaflık, bu başarısızlıklara duyulan öfkeyi dindirmek için çok şey yapabilir. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu kriz, bozuk altyapı ve kış koşulları nedeniyle gerçekten çok büyük. Türk hükümeti vatandaşlarının iyiliği için ve belki de kendi siyasi geleceğini güvence altına almak için bu zorluğun üstesinden gelmelidir. Erdoğan bunu biliyor. Asıl soru bunu yapıp yapamayacağı.

Howard Eissenstat, MEI’nin Türkiye Programı’nda misafir araştırmacı olarak görev yapmakta ve St. Lawrence Üniversitesi’nde Tarih doçenti olarak Orta Doğu tarihi ve siyaseti üzerine dersler vermektedir.

Yazı işleri departmanı

İlgili Makaleler


Son makaleler