Türkiye’de deprem: İş Erdoğan’da bitiyor – Sinan Ciddi | FDD
Ankara, Türkiye’yi yerle bir eden depreme neden hazırlıklı olmadığını ve önümüzdeki haftalarda nasıl bir tepki vereceğini yanıtlamak zorunda.
Sinan Ciddi’nin 8 Şubat 2023’de FDD’de (Foundation for Defense of Democracies) yayınlanan analizine buradan erişilebilir.
Türkiye, tarihinin en yıkıcı doğal afetini yaşamış olabilir. Ülkenin güneydoğusundaki on il, birkaç saat içinde meydana gelen şiddetli depremlerle yerle bir oldu ve on binlerce kişi hayatını kaybetti. Hava koşulları dondurucu ve kurtarma ekipleri hayatta kalanları enkaz altından çıkaramadan donarak ölme tehlikesiyle karşı karşıya.
Felaket hala devam ediyor. Şu anda büyük bir evsizlik sorunu var. Çoğu ev yıkılırken, birçoğu yapısal hasar nedeniyle yaşanamaz hale geldi. Kentsel yıkımın boyutu o kadar büyük ki, evlerini kaybetmenin yanı sıra bölge sakinlerinin işlerini de kaybetmiş olmaları muhtemel.
Deprem gibi doğal afetler öngörülemez olsa da, Türk hükümeti bu en kötü senaryodan kaçınmak için daha hazırlıklı olmalıydı ve olabilirdi. Önümüzdeki günlerde vatandaşlar ve muhalif politikacılar üç rahatsız edici soruya cevap verilmesini talep edeceklerdir.
Bunlardan ilki, özellikle deprem yardımları için ayrılmış olan acil durum fonlarının mevcudiyeti ile ilgili. 1999’daki ölümcül depremin ardından devlet, Türkiye’deki tüm ev sahiplerinden bir sonraki yıkıcı depreme mali açıdan hazırlıklı olmaları için bir fona katkıda bulunmalarını isteyen kalıcı bir vergi koydu. Tahminlere göre devlet 40 milyar dolara yakın bir meblağ topladı. Bu fonlar nerede? 2020 yılında gazeteciler Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a tam da bu soruyu sordular. Erdoğan ise fonların nereye harcandığını soran gazetecilere cevap vermeyerek, “gerekli olan yerlere harcadık, nereye harcandığını açıklayacak vaktim yok” demekle yetindi. 2012 yılından bu yana hükümet harcamalarının kamuya açıklanması sansürlendiği için bu fonların nasıl harcandığını tespit etmek neredeyse imkansız oldu.
İkinci soru inşaat kuralları ile ilgili. 1999 depreminin ardından devlet, özellikle binaların depreme karşı mümkün olduğu kadar dayanıklı olmasını sağlamak için tasarlanmış daha sıkı inşaat kuralları getirdi. Ancak Hatay’ın Antakya ve İskenderun gibi merkez ilçelerinde tüm binaların bloklarca yıkılması, inşaatların yönetmeliklere uygun olmadığını güçlü bir şekilde göstermiyor mu? Sorumlu kim? Hükümet tek tek müteahhitleri ve inşaatçıları suçlamak isteyecektir, ancak belediyeleri yöneten ve dolayısıyla inşaat ve imar izinlerini veren parti yetkililerini değil. Başka bir deyişle, Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) utançtan ve suçlamalardan kaçmak için elinden geleni yapacaktır. Ağır hasar gören kamu altyapısı ışığında bunu nasıl başaracaklarını görmek ilginç olacak. Çok sayıda belediye binası ve hastane de çökmüş durumda.
Son soru hükümetin acil durum müdahalesine ya da müdahalesizliğine odaklanıyor. Kuşkusuz, depremlerin şiddeti o kadar büyük ki, herhangi bir hazırlıklı hükümet bile anlamlı bir müdahale yapmakta zorlanırdı. Yine de depremden etkilenen bölgelerdeki vatandaşlar acil durum hizmetlerinin eksikliğinden şikâyet ederek bazılarının “devlet nerede?” diye soruyor. İlk kırk sekiz saat içinde hükümet, personel ve iş makineleri gibi önemli kaynaklara sahip olan Türk ordusunu görevlendirmekte tereddüt etti. Bu tereddüt binlerce kişinin hayatını kaybetmesine yol açmış olabilir. Dahası, ülkenin önde gelen acil müdahale kurumu (AFAD) giderek artan bir kamuoyu incelemesi altında. Kurum, büyük bir ulusal felakete kabul edilemez derecede yavaş müdahale etmekle suçlanıyor.
Şu anda görünen o ki Erdoğan’ın öncelikli kaygısı siyasi. Afetten iki gün sonra depremden etkilenen bölgelerde iki ay süreyle olağanüstü hal ilan etti. Zamanlama en hafif tabiriyle garip: Olağanüstü hal, Türkiye’de yapılması planlanan ulusal seçimlerin tarihinden bir hafta önce sona erecek. Tesadüfe bakın ki, olağanüstü hal hükümetin medyayı kontrol etmesine, özellikle de daha sonraki yeniden inşa ve insani zorlukların sorumluluğunu hükümete yükleyebilecek olumsuz haberleri kontrol etmesine olanak tanıyacak.
Erdoğan muhtemelen bu depremin şimdiye kadarki en büyük siyasi sınavı olabileceğinin farkında. Kamuoyu önünde yaptığı ateşli bir konuşmada ülkenin yaṣadıǧı toplumsal travmanın önemini kabul etmek yerine, ulusal felaket hakkında “yalanlar yayan” kişileri hedef alacağı uyarısında bulundu.
Bu kadar büyük bir yıkım ve siyasi olarak tehlikede olan bu kadar çok şey varken, Erdoğan 14 Mayıs’ta yapılması planlanan seçimleri frenlemeye çalışabilir. Vatandaşların genellikle oy kullandığı kamu binalarının çoğu hasar gördü. Bu binalar sağlam olsa bile, vatandaşlar öncelikle geçim kaynaklarını yeniden inşa etmekle ilgileneceklerdir. Bu nedenle hükümet, vatandaşların oy verme sürecine katılamamasını gerekçe göstererek durumu istismar etmeye ve başabaş geçmesi beklenen seçimleri engellemeye çalışabilir.
Böyle bir strateji oldukça kötü bir şekilde geri tepebilir. Deprem uluslararası kamuoyunun dikkatini çekti. Hükümetin halkın ihtiyaçlarını karşılamada başarısız olması ve ardından seçimleri iptal etmeye kalkışması halinde, bu durum Türk halkı için katlanılamayacak kadar ağır olabilir. Ve yaşadıkları hayal kırıklığı, Türkiye’nin kuşatılmış halkı için fon toplamak üzere fazla mesai yapan uluslararası toplum tarafından açıkça görülecektir.
İyi dilekte bulunanların tam olarak anlayamadığı şey ise Erdoğan ve AKP’nin yirmi yıldır iktidarda olduğu. Doğal bir felaketten siyasi elit sorumlu olmasa da, artçı sarsıntılar sismik olduğu kadar siyasidir de.
Sinan Ciddi, Demokrasileri Savunma Vakfı’nda (FDD) kıdemli araştırmacı olarak görev yapmakta ve FDD’nin Türkiye Programı ile Askeri ve Siyasi Güç Merkezi’ne (CMPP) katkıda bulunmaktadır. Aynı zamanda Command and Staff College-Marine Corps University ve Georgetown University School of Foreign Service’de Güvenlik Çalışmaları Doçenti olarak görev yapmaktadır.
FDD, Washington DC merkezli, ulusal güvenlik ve dış politikaya odaklanan, partizan olmayan bir araştırma enstitüsüdür.