Erdoğan ile Macron’un başkanlıklarını mukayese etmek mümkün mü? – Ariane Bonzon | Slate
Sadece Türk troller değil, bazı insanlar da buna inanmamızı istiyor. Ancak Türkiye’deki başkanlık rejiminin Fransa’daki yarı başkanlık rejimiyle çok az ortak noktası var.
Ariane Bonzon’un 7 Mart 2023 tarihinde Slate.fr‘de yayınlanan makalesinin Fransızca orijinaline buradan erişilebilir.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2007-2014 yılları arasında parlamenter sistemde yaptığı düzenlemeler kısmen Fransız yarı başkanlık sisteminden esinlenmiş olsa da, 2017 yılında “Türk tipi başkanlık sistemi” olarak adlandırdığı sistemin uygulamaya konması, sistemin doğasını derinden değiştirdi ve artık “Fransız modeli” ile pek bir ilgisi kalmadı.
Elbette ortak noktalar da var. Fransa’da olduğu gibi Türkiye’de de cumhurbaşkanı genel oyla seçiliyor ve önemli yetkilere sahip. Kararnameyle yönetebilir, referanduma karar verebilir ve meclisi feshedebilir. Kısacası, Paris’teki Élysée Sarayı’nda Emmanuel Macron’un yaptığı gibi Ankara’daki Ak Saray‘da da Recep Tayyip Erdoğan “dikey güç” kullanıyor.
Güçler ayrılığı yok
Anayasal metinler Fransa’da devlet başkanı yürütme yetkisini başbakan ve hükümetle paylaşır ve bu kişiler parlamentoya karşı sorumludur, parlamento onlara güvenoyu vermeyebilir ve böylece onları istifaya zorlayabilir. Fransa Cumhurbaşkanı’nın çoğu işlemi Başbakan tarafından imzalanır.
Türkiye’de cumhurbaşkanı, 2017 reformunda Başbakan ve hükümetin kaldırılmasından bu yana tam yürütme yetkisine sahip. Aynı zamanda bir siyasi partinin üyesi ve başkanı olarak kalabilir ve böylece partisinin parlamentoda çoğunluğa sahip olması halinde parlamento üzerinde kontrol sahibi olabilir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, cumhurbaşkanı’nın görevine ancak beşte üç çoğunlukla son verebilir. Cumhurbaşkanı yasama organı üzerinde geniş bir kontrole sahiptir ve kanun hükmünde kararname çıkarma imkanı çok daha fazladır; Meclis’in ise bütçe konularında çok az manevra alanı vardır. Türk cumhurbaşkanının atama yetkileri de, Anayasa Mahkemesi’nin on beş yargıcından on ikisini atama hakkı da dahil olmak üzere, Fransız cumhurbaşkanınınkilerle kıyaslanamayacak kadar fazladır.
Özetle, Türkiye’deki başkanlık sistemi, Fransa ya da ABD’de var olan kuvvetler ayrılığı ilkesi ile yumuşatılmamıştır.
Erdoğan’ın otokratik gücü
Ancak Recep Tayyip Erdoğan her şeyden önce otoriter ve baskıcı uygulamalarıyla Fransız mevkidaşından ayrılıyor ve iktidarına otokratik bir karakter kazandırıyor. Fransız hükümetinin “sarı yelekliler” hareketini kimi zaman şiddet kullanarak bastırması -örneğin gözleri bağlanan onlarca gösterici akla geliyor- eleştiri konusu olabilir. Ancak Mayıs-Haziran 2013’te İstanbul’daki Gezi hareketinin ezilmesiyle (yedi ölü, binlerce yaralı ve binlerce tutuklama) başka bir boyuta ulaşıyoruz.
Benzer şekilde, Türkiye’de devlet aygıtında gerçekleştirilen gerçek bir tasfiye, 2016 yılında tamamı ihraç edilen yaklaşık 125.000 devlet memuru, hakim ve akademisyenin yanı sıra, darbe girişiminin failleriyle hiçbir bağlantısı olmayan sendikacıları ve solcu ya da Kürt milliyetçisi aktivistleri de etkilemiştir.
Ayrıca, sivil toplum figürlerine karşı adil olmayan yargılamalar ve orantısız ya da gayrimeşru cezalar da yaygınlaşmıştır. 2021 yılında başlatılan ancak bir sonraki seçimlerden iki ay önce tamamlanabilen Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP, Kürt milliyetçisi ve sol kanat, muhalefet) yasaklanması prosedürü de bu kapsamda değerlendirilmelidir. Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk rakibinin (eski Eş başkan Selahattin Demirtaş) hapse atılması ve yakın zamanda ikinci bir rakibin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun, 2019’da Yüksek Seçim Kurulu hakimlerini “ahmak” ilan ettiği için mahkum edilmesi… Bunların hepsi bu otoriter aşırılıkların örnekleridir.
Son olarak, Türkiye’de basın büyük ölçüde kontrol altında. Türkiye 2022 yılında Sınır Tanımayan Gazeteciler basın özgürlüğü endeksinde 149. sırada yer alarak 26. sıradaki Fransa’nın çok gerisinde kaldı.
Parlamenter rejime doğru mu?
Türkiye bazen Rusya ya da Macaristan gibi “liberal olmayan bir demokrasi” olarak adlandırılıyor. Bu, demokrasinin görünüşte bir seçimle ayakta kalmasına rağmen, seçimlerin gerçekten özgür ve rekabetçi olmasına ve yargının gerçek bir denetim uygulamasına olanak tanıyacak temel siyasi özgürlüklerin ve ilkelerin göz ardı edilmesiyle içeriğinin boşaltıldığı anlamına geliyor. Yine de Fransa, başka türlü Fransız demokrasisinin kusurları ve eksiklikleri ne olursa olsun, hukukun üstünlüğüne saygı duyulan liberal bir demokrasi olmaya devam etmektedir.
“Halk tarafından seçilen bir cumhurbaşkanı iyi bir çözüm müdür?” İşte bu tema üzerine 1999 yılında Fransız ve Türk anayasa dünyasının önemli isimleri Fransızca konuşulan Galatasaray Üniversitesi’nde tebliǧ vermek üzere davet edildi. Fransız konuşmacılar başkanlık sisteminden yanaydı. Halen üniversiteyi yöneten Kemalist Türk hukukçular ise karamsardı: “Ülkenin otoriter geleneği nedeniyle, başkanlık rejiminin kurulması Türkiye için bir felaket olur” diyorlardı.
Sonuç onları haklı çıkardı. Ancak Recep Tayyip Erdoğan’ın bu Kemalistlerin korktuğu otokratik rejimi kurması on beş yılını aldı.
Fransa’da Altıncı Cumhuriyet’in kurulmasını önerenlerin bir kısmı, yarı başkanlık rejimini kaldırmak yerine Parlamento lehine değiştirerek daha demokratik hale getirmeyi düşünüyor. Öte yandan, Türkiye’de 2023’teki milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaşırken, tüm muhalefet partileri başkanlık sistemini kaldırıp parlamenter modele dönmek istediklerini söylüyor. Ancak kazanmak zorundalar. Aksi takdirde Recep Tayyip Erdoğan’ın yeniden seçilmesiyle iktidarın otoriter karakteri pekişecektir.
Ariane Bonzon, Türkiye, Orta Doğu ve Afrika konularında uzmanlaşmış Fransız gazeteci. 2019’da yayınlanan Türkiye: Hakikat Vakti (Turquie : L’heure de vérité) kitabının yazarıdır.